MİMAR SİNAN'LA İLGİLİ...
Gittigim ulkelerin mimarisine cok dikkat eden biri olarak kendi ulkemin
gecmisinde yapilan mimari eserleri cok basarili buluyorum. Bana gore, Mimar
Sinan, Turk tarihinin en iyi mimari, dunya tarihinin ise en basarili
mimarlarindan biridir. Edirne'de yaptigi Selimiye Camii, Istanbul'daki
Suleymaniye ve Mihrimah Sultan Cami hayranlik uyandiracak kadar guzeldir ve
Mimar Sinan'in dehasina hayran birakir. Ilk olarak, kalfalik eseri olarak
degerlendirdigi Suleymaniye Camii 1500lu yillarda yapilmis, aradan gecen bunca
yila ragmen Istanbul'da meydana gelen depremlere ragmen duvarlarinda bir tek
catlaga dahi rastlanmamistir. Icinde Hurrem Sultan'in kabrinin de bulundugu bu
camiinin 4 minaresi vardir. Bunun nedeni Kanuni'nin Istanbul'un fethinden
sonraki dördüncü padisah; bu dört minaredeki on serefininde Osmanlinin onuncu
padisahi oldugunun bir isaretidir. Camlari vitraylarla, misir hazinesine bedel
mermerlerle, degerli taslarla cevrili bu eserin, Mimar Sinan'in kalfalik eseri
oldugunu dusununce insan hayrete dusuyor. Oyle ki, "Kalfalik eseri bu derece
muazzamsa ustalik eseri nasildir?" Diye dusunmekten alamaz insan kendini. Ikinci
olarak, Selimiye, yani Mimar Sinan'in ustalik eseri oldugunu iddia ettigi
cami,unesco dunya miraslarinin bir parcasidir. Mimar Sinan'in 80 yasinda
tamamladigi bu camii alaninda bir başyapıttır. Gelelim Mihrimah Sultan
Camii'ne... En çok ilgimi çeken bu camiidir. Eşi Mihrimah Sultan için yaptığı bu
caminin en büyük özelliği, belli bir saatte, bir kubbesinden bakarken güneş
batarken, öbür kubbesinden bakıldığında ayın doğmasıdır. Eşi için yaptığı
caminin bu özelliği tabi ki de bir tesadüf değildir. Öyle ki; Mihrimah "ay" ve
"güneş" anlamına gelir. Böyle bir yapı yapabilmek için mimari alanda bir deha
olmak gerekir ki Mimar Sinan da başarılarıyla bunu tüm dünyaya kanıtlamiştır.
OSMANLI'DA HAREMLE İLGİLİ...
Herkesin saray hakkında en merak ettiklerinin başında gelir harem...16. yy. itibariyle yüksek duvarlarla çevrili bir mekân ve
içerisine de belirli görevli erkeklerin dışında girişin yasak olduğu bir kurum.
Bir de buna içeride bulunan yüzlerce birbirinden güzel cariyeyi de eklediğimiz
zaman bu kurum tam bir sır küpüne dönüyor. Böyle gizemli bir durum karşısında da
birçok yazar çoğu zaman hayal ve fantezilerin süslediği bir yer olarak lanse
etmişlerdir bu kurumu.Ülkelere hükmetmiş hükümdarların yaşadıkları sarayları
görerek onların nasıl bir yaşam sürdürdüklerini öğrenmek ister insanlar . Hele
ki bu 3 kıtaya hükmetmiş Osmanlı padişahlarının hareminde yüzlerce kadının
bulunduğu saraylar söz konusu olduğunda merak duygusu bir kat daha artar.Harem, yani evde
kadınların yaşadıkları bölüm geçmiş çağlarda da vardı. Osmanlı haremi konusunda
da akla ilk olarak hakkında çok az bilgi bulunan Bursa Sarayı gelir. Böyle bir
saray mevcut olmuştur fakat haremiyle ilgili hiç bir bilgi yoktur. Oysaki Bursa
kütüğü ve şeriye sicillerinde, Bursa Sarayına ait pek çok bilgi vardır . Ancak
görkemden uzak saraylarda yaşayan Osmanlı beylerinin haremleri bu dönemde
herhangi bir Türk evindekinden pek farklı olmamalıdır .
Edirne Sarayı, Topkapı Sarayı, Dolmabahçe ve Yıldız Sarayları ise haremin hem mimari
hem de kuralları açısından belli olduğu yerler olarak süre gelmiş
yerlerdir.Haremde,
merkezde padişah odası bulunur. Bunun etrafında ise valide sultanlar, kadınlar,
şehzadeler, ustalar, kalfalar ve cariyelerin daireleri yer alır.
17. yy.da veraset sistemi değişinceye kadar harem nüfusu az olarak kayıtlara
geçmiştir. Fakat şehzadelerin kafes usulüyle sarayda yaşamaya başlamalarıyla
bunların ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü hizmetkâr cariyelerin de artmasıyla
saray nüfusunda bir artış söz konusudur. 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl
başlarında Hanedan’la yakın ilişkisi olan şair Leyla Saz, hatıratında, “Bazı
Çerkez kadınlarının kızlarını padişah haremi olup ihtişam ve elmaslar içinde
hayat süreceğine dair ninnilerle büyüttüklerini” ifade etmişti .
Belirtmek gerekir ki Osmanlı devlet teşkilâtında harem-i hümâyûn tabiri hem haremi hem de
enderunu içine alır. Enderun padişah, saray ve devlet hizmetinde bulunacak
erkeklerin, harem ise ikametgâh görevinin yanında kadınların yetiştirilmesi için
bir eğitim müessesesidir. Bu bakımdan hareme yüksek dereceli kadınlar akademisi
de denilebilir. Burada en alt kademe olan cariyelikten ustalığa kadar bir terfi
sistemi bulunmaktadır.
Gittigim ulkelerin mimarisine cok dikkat eden biri olarak kendi ulkemin
gecmisinde yapilan mimari eserleri cok basarili buluyorum. Bana gore, Mimar
Sinan, Turk tarihinin en iyi mimari, dunya tarihinin ise en basarili
mimarlarindan biridir. Edirne'de yaptigi Selimiye Camii, Istanbul'daki
Suleymaniye ve Mihrimah Sultan Cami hayranlik uyandiracak kadar guzeldir ve
Mimar Sinan'in dehasina hayran birakir. Ilk olarak, kalfalik eseri olarak
degerlendirdigi Suleymaniye Camii 1500lu yillarda yapilmis, aradan gecen bunca
yila ragmen Istanbul'da meydana gelen depremlere ragmen duvarlarinda bir tek
catlaga dahi rastlanmamistir. Icinde Hurrem Sultan'in kabrinin de bulundugu bu
camiinin 4 minaresi vardir. Bunun nedeni Kanuni'nin Istanbul'un fethinden
sonraki dördüncü padisah; bu dört minaredeki on serefininde Osmanlinin onuncu
padisahi oldugunun bir isaretidir. Camlari vitraylarla, misir hazinesine bedel
mermerlerle, degerli taslarla cevrili bu eserin, Mimar Sinan'in kalfalik eseri
oldugunu dusununce insan hayrete dusuyor. Oyle ki, "Kalfalik eseri bu derece
muazzamsa ustalik eseri nasildir?" Diye dusunmekten alamaz insan kendini. Ikinci
olarak, Selimiye, yani Mimar Sinan'in ustalik eseri oldugunu iddia ettigi
cami,unesco dunya miraslarinin bir parcasidir. Mimar Sinan'in 80 yasinda
tamamladigi bu camii alaninda bir başyapıttır. Gelelim Mihrimah Sultan
Camii'ne... En çok ilgimi çeken bu camiidir. Eşi Mihrimah Sultan için yaptığı bu
caminin en büyük özelliği, belli bir saatte, bir kubbesinden bakarken güneş
batarken, öbür kubbesinden bakıldığında ayın doğmasıdır. Eşi için yaptığı
caminin bu özelliği tabi ki de bir tesadüf değildir. Öyle ki; Mihrimah "ay" ve
"güneş" anlamına gelir. Böyle bir yapı yapabilmek için mimari alanda bir deha
olmak gerekir ki Mimar Sinan da başarılarıyla bunu tüm dünyaya kanıtlamiştır.
OSMANLI'DA HAREMLE İLGİLİ...
Herkesin saray hakkında en merak ettiklerinin başında gelir harem...16. yy. itibariyle yüksek duvarlarla çevrili bir mekân ve
içerisine de belirli görevli erkeklerin dışında girişin yasak olduğu bir kurum.
Bir de buna içeride bulunan yüzlerce birbirinden güzel cariyeyi de eklediğimiz
zaman bu kurum tam bir sır küpüne dönüyor. Böyle gizemli bir durum karşısında da
birçok yazar çoğu zaman hayal ve fantezilerin süslediği bir yer olarak lanse
etmişlerdir bu kurumu.Ülkelere hükmetmiş hükümdarların yaşadıkları sarayları
görerek onların nasıl bir yaşam sürdürdüklerini öğrenmek ister insanlar . Hele
ki bu 3 kıtaya hükmetmiş Osmanlı padişahlarının hareminde yüzlerce kadının
bulunduğu saraylar söz konusu olduğunda merak duygusu bir kat daha artar.Harem, yani evde
kadınların yaşadıkları bölüm geçmiş çağlarda da vardı. Osmanlı haremi konusunda
da akla ilk olarak hakkında çok az bilgi bulunan Bursa Sarayı gelir. Böyle bir
saray mevcut olmuştur fakat haremiyle ilgili hiç bir bilgi yoktur. Oysaki Bursa
kütüğü ve şeriye sicillerinde, Bursa Sarayına ait pek çok bilgi vardır . Ancak
görkemden uzak saraylarda yaşayan Osmanlı beylerinin haremleri bu dönemde
herhangi bir Türk evindekinden pek farklı olmamalıdır .
Edirne Sarayı, Topkapı Sarayı, Dolmabahçe ve Yıldız Sarayları ise haremin hem mimari
hem de kuralları açısından belli olduğu yerler olarak süre gelmiş
yerlerdir.Haremde,
merkezde padişah odası bulunur. Bunun etrafında ise valide sultanlar, kadınlar,
şehzadeler, ustalar, kalfalar ve cariyelerin daireleri yer alır.
17. yy.da veraset sistemi değişinceye kadar harem nüfusu az olarak kayıtlara
geçmiştir. Fakat şehzadelerin kafes usulüyle sarayda yaşamaya başlamalarıyla
bunların ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü hizmetkâr cariyelerin de artmasıyla
saray nüfusunda bir artış söz konusudur. 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl
başlarında Hanedan’la yakın ilişkisi olan şair Leyla Saz, hatıratında, “Bazı
Çerkez kadınlarının kızlarını padişah haremi olup ihtişam ve elmaslar içinde
hayat süreceğine dair ninnilerle büyüttüklerini” ifade etmişti .
Belirtmek gerekir ki Osmanlı devlet teşkilâtında harem-i hümâyûn tabiri hem haremi hem de
enderunu içine alır. Enderun padişah, saray ve devlet hizmetinde bulunacak
erkeklerin, harem ise ikametgâh görevinin yanında kadınların yetiştirilmesi için
bir eğitim müessesesidir. Bu bakımdan hareme yüksek dereceli kadınlar akademisi
de denilebilir. Burada en alt kademe olan cariyelikten ustalığa kadar bir terfi
sistemi bulunmaktadır.